Pazar, Temmuz 06, 2014

Rewind and replay

Dışarıda, insanlarla birlikteyken çok güzel; sohbet ederken, eğlenirken falan kafandaki odağı dağıtabiliyorsun. Ama yalnız kaldığında her şey yine kayıp gidiyor be. Yapacak bir şey bulamıyorum mesela ben dün eve geldiğimden beri.

Hobilerimle ilgilenir gibi yapıyorum, ama ilham olmadıktan sonra ne ile nasıl ilgileneceksin? "Belki ilham gelir ya" deyip duygularımı düşüncelerimi dışa vurabilirim diye girişiyorum, ama ortaya çıkanlar çöpten başka bi şey değil.

Kafamı nasıl dağıtabileceğimi net olarak bilmiyorum. Evet, alkolün yardımı çok oluyor ama kendimi alkole vermek istemiyorum. Ha acilen içmem lazım, o ayrı. Ayık kafayla çekilmiyor "kahrolası bağzı şeyler".

Yaş geldi 29a, her ne kadar kendimi ve herkesi "Ben 28 yaşındayım be!" deyip kandırmaya çalışsam da. Hemen her zamanki gibi konumumdan ve hayatımdan hiç mi hiç memnun değilim. Önceden yalan yanlış bile olsa kendime yollar çizebiliyordum şu kaostan çıkabilmek için. Çoğunlukla sonuca ulaşamasam bile çırpınışlarla en azından kafamı dağıtıp rahatlayabiliyordum. Şu an öyle bir durum da yok. Yok. Bulamıyorum çıkış yolunu. Hemen her kapı sökülmüş de yerine duvar örülmüş sanki.

Gözüme "Olabilir!" görünen bir kaç kapı ise imkansız gibi, maddi harcama gerektiriyor, ki ben borç batağındayım (Ahaa her zamanki gibi!).

Ne yapmalı, nasıl yapmalı, nereden başlamalı, ne düşünmeli, bilmiyorum.

İşte boşluk şimdi başlıyor.

Cuma, Temmuz 04, 2014

Altı patlar

Şuursuz bi cesaretle dün akşam kibarca durumumuzu sorguladım, bu sabah "olmaz işler bunlar günlük, ben o defteri çoktan kapadım" temalı bi cevap aldım. Yapacak bir şey yok. Ektiğimin ufak bi kısmını biçtim. Bana karşı gayet dürüst ve netti, sekiz yıl önce benim ona yaptığımın aksine.

Sanırım benim için yeni bir dönüm noktası bu. Bilinç altıma yepyeni bir yön verdiğimin/verildiğinin farkındayım. İstanbul'a taşınalı iki yıl dolmak üzereyken geçen sürede hiçbir kazanımımın olmadığını düşünüyordum, şu içinde olduğum durum balyoz etkili bir farkındalık yarattı.

Sekiz yıldır hayatımda değildi, bundan sonra istediğim sıfatla olmaması da yokluk yaratmayacaktır. Ancak "şimdi"yi onunla dopdolu yaşıyorum. Ve bu sefer "move on Günlük, yeni denizlere yelken aç" demiyorum kendime. Sökükleri dikmek, çürükleri tamir etmek zamanı. İnziva değil elbette, kendimi hayata kapatmak istemiyorum daha fazla, ama hiçbir şey olmamış gibi davranmam da mümkün değil tam da şu anda. Geçecek elbet.

Karşımıza çıkan insanla tek şansımız olduğunu da bu yolla öğrenmiş, özümsemiş oldum. En başta hangi role büründürdüysek o insanı, dışına pek çıkaramıyoruz apaçık.

Sağlık olsun.

posted from Bloggeroid

Salı, Temmuz 01, 2014

paçanga böreği - pastırma vol2


Son postun üzerine "O pride'a giderim ama onu görmem! Görmemem lazım! Onun da beni görmemesi lazım!" diye diye saatler geçirdim. Sonra kendi kendimi gaza getirip Taksim'e çıktım. Elimde dövizimle yürüdüm cadde boyu. (Lütfen, çok rica ediyorum, duş alın. Tıkış tepiş binlerce insanın arasındasınız, nolur duş alın da öyle gelin.)

Yürürken yazdı bana "Naber" diye. "İstiklaldeyim, yürüyorum, senden naber?" dedim. Hede höde of çok kalabalık modunda kısaca yazıştık. Sonra bana "Ben Sugar'dayım, gel istersen" dedi. "Tamam ama yarım saate anca gelebilirim sanırım, et et üstüne kalabalık." dedim, eğer ki nezaketen çağırdıysa "Aa tamam o zaman biz gitmiş oluruz." diye çevirebilmesi için. "Koş gel hadi" dediğinde topukladım, o kalabalığın içinde 15 dk sonra Sugar'daydım (hayatımda ilk defa).

İnanılmaz değişmiş! O eski çocuk yüzlü insan gitmiş yerine tipi gayet oturmuş, aldığı bir kaç kiloyu vücudunun en güzel yerlerine serpiştirmiş, fıstık gibi bir adam gelmiş! Konuşamadım tabi ki. Zaten gürültülüydü. Sonra kahve içmeye geçtik. Sonra bir şeyler yerken anca dillerimiz çözüldü, havadan sudan sohbet. Mekana geçtiğimizde beni ve yakın arkadaşını dans pistine sürükledi. Biraz dans ettik, sonra beni terasa çıkardı. Onu öpmemek için o kadar zor tuttum ki kendimi. Niye tuttuysam o da ayrı. Havadan sudan sohbet açtım yine, sıkıldı, içeri girdik.

Sonra bir ara yine hep beraber terasa çıktık. Fazla tabure olmadığından o sola kaydı, ben sağına geldim, teker lobumuzu yapıştırdık :-) Güzeldi. Biraz sonra sıkıldı kalktı yine (Yine!) Ortam kalabalıklaşınca dizimden destek aldı, elimi attım anında elinin üstüne. Bir kaç dk sonra yine çekti elini. Gecenin devamında benden uzaktı. En son ayrılırken belki kapıya gelir dedim, ama gelmedi. Sanki bir daha görüşmeyecekmişizcesine sımsıkı sarıldım ona - devamımızı ben de bilmiyorum çünkü.

Yine havadan sudan yazışmaya devam ediyoruz seyreklikle.

B: Günaydın. Haftaya temiz bi başlangıç olsun. (Burada dünkü "Ben döndükten sonra temiz başlangıç yapalım"a gönderme yapmak istedim)
O: Senin için de Günlük'çüğüm, güzel bir hafta olsun.

Mesafeli samimiyetini yerim senin, fıstık :-) Gel bana, korkma, bu sefer de güven. Emin ol hak ediyorum, emin ol üzülmeyeceksin; bilakis mutlu olacaksın!