Perşembe, Şubat 16, 2012

These dreams go on when I close my eyes. Every second of the night I live another life

This Is The Thing by Fink on Grooveshark

gökçiii, uyandım saçmaladımda rüyalarından bahsetmiş bi postta. Bunun üstüne rüyalar gecesini yaşadım ki pek hatırlamam gördüğüm rüyaları ben. Bi tanesinde eski sevgilim ED ile birlikteyim. Grup seks yapmak istiyomuşum güya, tanıdığım biri olsun istiyomuşum ve her nasılsa ED gidip arkadaşım OK'ı bulmuş. OK kim mi? Hani şu 2,5 yıllık meselenin baş kahramanı. Üçümüz geniş bi kanepede eciş bücüş hallerde oturuyoruz/uzanıyoruz. ED ile OK yanyana. Ben OK'ı es geçip ED ile öpüşmeye başlıyorum, ama bi yandan gözüm OK'da. OK'ın yüzü asılıyo, benimse içim acıyo, aşığım ya ona hani. "Niye böyle yaptım ki?" diyorum, ama sonra "Skerler ya carpe diem, carpe noctum, carpe rectum ulan Günlük." diyorum. Ama içim cayır cayır yanıyo bi yandan.

İkinci rüyada ise uzun süredir almak istediğim smart phone'un sahibiymişim. Mutlu mutlu takılıyorum, hopluyorum, zıplıyorum. Çok mutluydum be.

And the things that keep us apart
Keep me alive
And the things that keep me alive
Keep me alone
This is the thing


Bi de, biliyorum. Açık ve net biliyorum. Bugünün ne lanetli bi gün olduğunu çok iyi biliyorum.

This is the thing. Bitti. Bu kadardı hepsi.

Çarşamba, Şubat 15, 2012

hayat negzel negzel... ne güzeli amk hayat bok gibi!

Sophie Brown by Brazzaville on Grooveshark

Pipisinin çiş yapmaktan başka bi işe daha yaradığını gören toy oğlanlar gibiyim. Plansızım, zamansızım, istediğim hiçbi şeye maddi ve zaman düzleminde yetişemiyorum. Ev-iş, iş-ev, işte öğrenilenlerin aşırı sınırlı kalması, yorucu bunların hepsi de.

Mutsuzluk bi de. Mutsuzluk. Kararsızlığımı ve isterikliğimi artıran yegane etmen. Ne yapmalıyım, neye yönelmeliyim, değişikliğe mi gitmeliyim, sabretmeli miyim, bi bilsem...

İlgi istiyorum deli gibi. Hani herkes değil, hani arkadaşlarım, belki. Ama birileri çıksın beni pohpohlasın. Çok yakınımdaki insanların haricinde birileri için taşıdığım bi önemim olsa keşke.

Hani ben artık yalnızlığı taşıyamaz oldum ya. Hani kim olduğu önemli değil de birilerini sevmeye çok açık ve hazırım ya hani, hani sevgi içimde birikti birikti de taşma seviyesine geldi ya, yazık olacak o kişiye. Bunu o kadar açık ve net biliyorum ki...

Hani böyle beylik laflar ediyorum ya, hayat döndürüp damlası damlasına yalattı tükürdüklerimi hep, istisnasız! Belki bunu da yalatır, umarım.

O kadar açım ki sevilmeye, dokunulmaya, sevgimi hissettirmeye, yaşatmaya, yaşamaya, gülmeye, eğlenmeye, duygulanmaya, ağlamaya, kaskatı kesilip taş olmaya.

Belki iyi olur her şey. O kadar ihtiyacım var ki buna inanmaya.

Çıkma karşıma onuncu adam. Ben henüz hazır değilim.

Pazartesi, Şubat 06, 2012

To whom it may concern: Fuck you!



Drug by The Czars on Grooveshark

Sanırım bi dört yıldır tanışıyoduk. Bunun son üç yılında durup durup hortladı hep. "Ben seni istiyorum Günlük" diye diye. Hafta sonları yanıma gelmekten bahsediyodu hep. Bense reddediyodum "Olmaz Bubu, sen An...'dasın, bense İzmir'de." diyerek. Bi ara atar yapıp silmişti beni her yerden, olgunlukla karşılamıştım. Sonra ben askerdeyken tekrar eklemişti beni, mesaj üstüne mesaj yağdırmıştı.

Takriben on gün önce tekrar aşkı depreşmiş olmalı ki bana yazdı "Ben seni istiyorum Günlük, hafta sonu yanına gelicem, görüşücez sonunda." diye. İlk başta reddetmiştim, sonra aklıma yattı, "Gelsin de görüşelim bi, kaç yıldır tanıyoruz birbirimizi nasılsa. Olacağı varsa olur veya oldururuz, olmayacaksa da kimse kırılmaz darılmaz, canımız çok yanmaz." diye düşünmüştüm. Müdürü iş çıkardığı için gelemedi sonra. Bi kaç post önce yazmıştım ya, öyle bi durum işte.

Son dün geldi. Sürpriz yaptı. Bornova soğuğunda gece saat 11de buluştuk. Eve gittik. Saatlerce müzik dinleyip alkol aldık, sohbet sohbet üstüne, ohoho.

Gece oldu, sabaha kadar çırılçıplak sarılıp sarmaşıp uyuduk. Her şey mükemmeldi.

Sabah ufak tefek bi şeyler oldu. Ama ben tamamına erdirmek istemedim. Gözümde o kadar basit değildi çünkü.

Sonra öğlen 1 gibi çıktı evden, dönmesi gerektiği için. Çıkış o çıkış. Doğru-dürüst ses seda yok. Kayıplara karıştı sanki.

Şimdi mi? Garip hissediyorum. Sanki 1461 gündür beklenen bu kadarlıkmış gibi. Kullanıldım galiba ya. Kabullenip hayatıma devam etmeliyim sanırım. Ama alenen gururumla oynandı galiba. O kadar karışığım ki. O kadar kırığım ki.

İçimden 58 bin msjlık cümleleri döşeyip vurup gitmek geliyor. Ama yapamıyorum "Ya gerçekten müsait değilse?" diye düşünerek. Aptalca bi umut var hala içimde. Hala kezbanım amk, hala umut besleyebiliyorum. Sanki yarın sabah günaydın mesajı atacakmış gibi geliyor, hala!

Hayır, istemiyorsan da çık karşıma açık açık söyle arkadaşım. Ben öyle sessiz kaçışlardan anlamam. Gözüme sokman lazım, kafama vura vura anlatman lazım. İnan şimdikinden daha beter olmazdım o durumda. İnan, şimdikinden daha çok acımazdı canım.

Peşin fikirli olmak istemiyorum, ama daha başında bunları düşünmeye sevk ediyorsan beni, biz biz olamayacağız gibime geliyor.

Daha kaç hayal kırıklığı yaşamam gerekiyor mutluluğa doyabilmek için? İlla piç mi olmalıyım? Gayet başarılıyım o konuda bak, ağzına sıçıp süründürebilirim seni istersem. Piyasanın ardından küfrettiği can yakan adam mı olmalıyım? Ya ondadır ya şunda deyip kucaktan kucağa atlarken kendime her adımda daha iyisini seçip öyle öyle en iyisine doğru mu gitmeliyim? Orospu çocuğu mu olmalıyım?

İnsanlar yaşanmışlıkların ardından bakıp ağlar; bense yaşanamamışların ardından baka kalırken.

Pazar, Şubat 05, 2012

oynuyorum ama kimin dizisinde?

Efem, ev oğlanı O Gay; Ben Denin mimisine mimlemişmiş beni, kendilerine teşekkürü borç bilip o da gey ben de geyiğime teessüflerimi belirtiyorum buradan. Neyse, yazıyım diyorum işte. Olay şu; dibinizin düştüğü üç dizi oyuncusu buluyosunuz. bunların her birinin halihazırda oyunculuklarını sergiledikleri yapıtları anlatıyosunuz kısaca, sonra sizin dizilerinizin adı, konusu ve bu adamlarla yaşadıklarınıza değiniyosunuz ancak kaçırılmaması gereken bi nokta var. İlk iki adamla öpüşüyosunuz, sonuncu adamla allah ne verdiyse kardeş deyip girişebiliyosunuz, o yüzden adamlarınızı ve senaryolarınızı iyi seçin :) Son olarak da, başka bi dizi oyuncusunu seçip onu da sizi mimleyen kişiye yamıyosunuz başka hiçbi atraksiyona girişmeden ve üç yeni kişiyi mimliyosunuz. Hayat bundan ibaret, a dost!

"Pisuar aşkı"

Serkan ŞENALP
Serkan ŞENALP: Hangi dizide izlediğimi hatırlamıyorum aslında, televizyonla aram yoktur hiç. Ama Nescafe reklamlarında izlerken dibimin düştüğünü açık ve net bilirim efem. Kuzu gibi bi bakışı vardır bu oğlanın. Tenhada kıstırılmalıdır!

Serkan oğluşumuzla Günlük aynı şirkette çalışmaktadırlar. İkisi de biznısmen ayarında gezinmektedirler tiril tiril. Bi gün pisuarda işerlerken oyuncu oğlumuz Günlük'ün pipisini dikizler. Dikizlemek ne kelime, gözlerini belerte belerte bakar böyle. Günlük oğluşumuz bunun altında kalır mı? Kalmaz. O da sanki Serkancığın pipisine bakar gibi eğilirken tutar ve oğlanı cork diye öpüverir tuvaletin orta göbeğinde. Sonrasında tahmin edebileceğiniz gibi kabinlerden birine girerler ve oğ may gad! Kabinin parçalandığını görürsünüz sözümona orgazm anında. Ama abileri çıplak ten temasındayken görmek imkansızdır (Sevişemiyoruz erkeğim, yeryokkiböptmbye)


"Postacı postayı iki postada getirir."

Kıvanç TATLIÇÜK
Kıvanç TATLITUĞ: Tanıtmama gerek yok bence. Ha eğer tanımıyosan en yakın kapıya sıkıştır kendini cınıms.

Efem, Kıvancımız yengesi Fatmagül'e ve Fatmagül'ün yengesine salçalanmaktadır. O esnada kargo kuryesi olarak Günlük eve teşrif etmektedir elindeki koli ile (Pek manidar oldu ahahah). Kıvançcığımız yengesini ve yengesinin yengesini bırakır, aptallaşır, Günlük'le gözgöze gelir. Günlük de şapşala bağlamıştır. İçi sırça dolu koliyi şangır şungur bırakıverir olduğu yere. Fatmagül aplamız "Gitti sırçalarıııım! Gitti çeyizcikleriiim!" diye feryat figan eder iken bizim oğlanlar birbirlerine yapışıp öpüşüverirler kameraların gözü önünde. Yengeler sırçaları bırakır, oğlanlara açık ağızlarlan bakakalırlar. Ağızlarından akan suları da toparlarlar zira iki kaltak da sulanmıştır oğlanlara. Ancak oğlanlarımız ağızlarının (öhm) tadını bilmektedirler. Dizinin ilerleyen bölümlerinde neler neler olcak uhuuğğğ <3 <3


"Komşu oğlu huğ"

Tardu FLORDUN (ağğğğ)
Tardu FLORDUN: Bunu da tanımayan taş olsun.

Tardu'yla ikimiz fakir mahallede büyüyen iki kankeytayızdır. O güne dek kendilerinin farkına varamamış iki yağız delikanlıyızdır. Dişi yavuklularımızın triplerine falanlarına filanlarına içerken kafa kafaya verip, kafaları tokuştururuz efem, ve olaylar gelişmeye başlar. Önce şakalaşma, sonra öpüşme, tutkulu bi öpüşme, son derece isterik bi öpüşme. Kıyafetler yırtılır, vahşi vahşi böyle. Harala gürele abiler birbirlerine dalarlar efem. Açık seçik de izlenmektedir misyoner pozisyonda bi sevişme. Bacaklar belde, kollarsa ensede kenetli. Burcu burcu terlemiş iki bedenin dansı izlenmektedir o esnada ekranlarda. Tabi ki Türk ekranlarında reyting rekorları kırmaktadır ve adını tarihe altın harflerle kazır. 

ev oğlanı da bunla oynasın kalpkalp:

Mehmet GÜNSÜR

Mimlenenler: Arsené, Serhat, feanor

Perşembe, Şubat 02, 2012

And the boys, boys with their toys, toys

Left Too Late by Florrie on Grooveshark

Yazmak istediğim neler neler var aslında. Ama işe girişimin onsekizinci gününde gece 2ye kadar oturamayıp erkenden uyucam sanırım bugün, ilk defa!

Ufak ufak beslemeye başladı oğul patron beni. Gelip gidip "Şunu şöyle yapalım, buna bak sen bi, onla şunu karşılaştır bakalım neler görcen" diye tırmalıyo gün içinde. Mutlu oluyorum ben, zira kendi başıma öğrenebileceklerim bi hayli sınırlıyken onun benle ilgilenmesi hem daha çok şey öğrenmeme yarıyor, hem de patronun bu çabası bana güven veriyor. İşler iyiye gidecek sanırım, sonunda.

Bi kaç gündür 10*10 matris üzerinde çalışmaktan kafayı yicektim. Hayır, o kadar uzun da sürmemesi lazımdı aslında ama en son matris gördüğüm zamanın üstünden 7 yıl falan geçince böyle oluyoreröre demek ki. Utanç verici bence. Oğul patron da adımı "Matrix Günlük"e çıkardı. Metriksmişim ben, ben metriksmişim. İnanabiliyor sen?

Ah bi de şu soğuklar olmasa. Günlerdir ayazdan şikayetçiydim, bu sabah gözümü karla açıp üstüne yarım saat fabrikanın önünde diğerlerinin gelmesini bekleyince gün boyu rahmetli azer bülbül gibi titreye titreye dolandım durdum. Gerçi insanız, doyumsuzuz. Kar geçecek, ayazlar da geçecek, hava ısınmaya başlıcak. "Ah bi yaz gelse de denize gitsek." dicez. Sonra yaz gelip etrafı iyice ısıtınca da "Ayh çok sıcak, şimdi denizde olmak vardı ama şans bizden o kadar uzak ki biz anca amele gibi çalışıyoruz bu sıcakta." dicez. Eminim çalışmak yerine yazın üç ay tatil yapabilecek kadar rahat olsak o zaman da bi dördüncü ayı isterdik.

Özetle; isteklerimiz, hayallerimiz, planlarımız... Hepsi de sonsuz, hiçbirinin sınırı yok. Bunları hazırlayan sadece hayalgücümüz. Değil mi izlek?

"Sayın yolcularımız, Antalya seferlerimiz iptal edilmiştir!"

Fin